Herkese merhabalar...
Bu benim "makyajmidedin" kullanıcısı ile yayınladığım ilk blogum.
Ara sıra artık buraya da yazılar atmak istiyorum, birlikte belli konuları değerlendirebiliriz ya da ürün inceleyebiliriz.
Instagram'da zaten uzun uzun yazılar yazıyorken, bunları neden daha kalıcı bir platforma taşımayayım dedim ve şu an klavyenin başına oturdum. Umarım ilginizi çeker :)
İlk yazının konusu olarak biraz durumumuzu geniş çaplı ele almak istedim.
Bu yazı, neden makyaj yaparız, kadının güzellik ihtiyacı ya da özgüven konularının ele alındığı bir metin değil. Daha çok "ben bu konuya nasıl bakıyorum"un özeti mahiyetinde :)
Bir varmııııış bir yokmuş, bir zaman Ayşegül de küçük olmuş :) deyip yakın geçmişe dönüyorum.
Üniversiteye başladığım günden bu yada bi fiil makyaj yapıyor ve güzellik sektörüne ilgi duyuyorum. Geçtiğimiz yıla kadar bu ilgim elbet maddi durumumum el verdiği ölçülerdeydi. (kozmetik alanında "şimdi" dengelerin değişmesinin sebebini hepimiz biliyoruz.)
Lise yıllarımda Antalya'da lüks kozmetik marketi olarak adlandırabileceğimiz, yalnızca Migros AVM'deki Tekin Acar vardı. Ben sinemaya girerken, önünden geçip geçip, vitrinine çapkın bakışlar atar ama içine asla girmezdim. Çünkü benim kafamda, ilgi böyle tanımlanan bir duygu. Sahip olabileceğim şeyler ilgimin nesnesi. Hala da alım gücüm olmayan hiçbir mağazaya adımımı atmam, cebimde param yoksa vitrin gezip, hiçbir şey denemem ve bundan rahatsız da olmam.
Alış-verişte kalite seçimim tamamiyle ekonomik durumumla alakalıdır. En basit örneği üniversitedeyken yalnızca T-Shop'tan alışveriş yapıyorken (o zamanlar Gratis yoktu, Watsons da sonradan yalnızca Cevahir'de açılmıştı :) ), işe başladıktan sonra tercihlerim maaşımla orantılı olarak değişti. Guerlain'ler, Dior'lar hayatımda maksimum 2 yıldır yer kaplıyorlar yani :)
Bunun herkes için bu kadar kolay kotarılabilir bir his olmadığını oldum olası biliyordum. Ama durumun ciddiyetiyle geçtiğimiz yıl bu kanal davalarına girişince yüzleştim.
İnsanların kozmetiğe yöneliş amacının fayda temelli olduğunu zannediyorken, daha çok insan tanıyarak, aslında bunun daha yüksek oranda maddiyat temelli olduğunu farkettim.
Bunda özendirici uyaranların hiç mi suçu yok, elbet ki var. Ben özendirici bir uyaran değil miyim, evet öyleyim.
Ama içerde, biraz derinde mantığımız ve karakterimiz var ya hani. İlgi, dediğimiz şey gerçekten bunları bastırmaya yeter mi? Uyarana karşı duyulan açlık, bildiğimiz doğruları yok saydırabilir mi?
İşte bunu düşünüp duruyorum...
Ben takip ettiğim blogger ve vlogger'ları farklı bakış açılarını yansıtan bilgi kaynakları olarak kabul ediyorum örneğin. Bir ürün almadan önce, bakıyorum onlar bunu denemiş mi, beğenmiş mi... Ama kendimi onun sahip olduğu her şeye sahip olmak zorunda hissetmiyorum. Neden hisedeyim ki? En temel gerekçem de ihtiyacımın olmaması.
Veyahut, benim bütçem, başkasının sahip olduğu güzel bir madde için yeterli değil. Kendimi yoksunluk duyarken bulur muyum? Hayır. Çünkü bu demek oluyor ki benim hayatımı sürdürdüğüm düzlemde ona yer yok. Bunun için asla gocunmam da. Gelse önüme konsa bile, eğreti durur, gözümü tırmalar, beni rahatsız eder.
Bence tüm mesele sahip olduklarını sevmeyi öğrenebilmekte. İhtiyaçlarını doğru tayın edebilmek için kendini tanıyabilmekte. Bunun için alim olmaya da lüzum yok. Biraz sakin olsak yeter.
Bu hayattaki en güzel şey, kendine sahip olabilmek.
Farkına vardığımızda ilgi de bu yönde evrilecek ve belki huzur da peşi sıra gelecek.
Başınızı ağrıttım, kusura bakmayın.
Sevgiler
ays